Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

öyle şey yok!

  • 1 öyle şey yok!

    = öyle yağma yok! э́то невозмо́жно!; э́то недопусти́мо!

    Türkçe-rusça sözlük > öyle şey yok!

  • 2 öyle yağma yok!

    Türkçe-rusça sözlük > öyle yağma yok!

  • 3 öyle bir şey yok

    there is no such thing, no such thing

    Turkish-English dictionary > öyle bir şey yok

  • 4 öyle

    1.
    тако́й, подо́бный

    öyle bir şey yok — ничего́ подо́бного нет

    2.
    так, таки́м о́бразом; насто́лько

    öyle şaştım ki anlatamam — я так был удивлён, что переда́ть слова́ми невозмо́жно

    öyle yaptılar — они́ поступи́ли таки́м о́бразом

    öyle yoruldum ki! — я так уста́л!

    3.
    в конце предложения при наличии местоимений и т. п. выражает удивление

    o nasıl hayvan öyle! — что он за скоти́на така́я!

    ••
    - öyle geldi ki kalkıp boynuna sarılayım!
    - bana öyle geldi ki...
    - daha doğrusu ona öyle geliyordu
    - öyle olsun
    - öyle öyle
    - öyle şey yok!
    - öyle yağma yok!
    - öyle ya

    Türkçe-rusça sözlük > öyle

  • 5 öyle

    1. thus, thusly, so, in that manner. 2. such... as that/those, such, (something, someone) like that. - gelmek /a/ to seem to be like that to (someone). - ise In that case,.../If that´s the case,.... - geldi ki I/he/she felt like...: Öyle geldi ki gidip onunla konuşayım. I felt like going and having a talk with him. - mi? Is that so? - olsun. colloq. All right./So be it./As you wish. - şey/yağma yok. colloq. It´s out of the question!/Not on your life! - ya! That´s the way it is/was!

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > öyle

  • 6 no such thing

    öyle bir şey yok, alâkası yok

    English-Turkish dictionary > no such thing

  • 7 there is no such thing

    öyle bir şey yok, alâkası yok

    English-Turkish dictionary > there is no such thing

  • 8 no such thing

    öyle bir şey yok, alâkası yok

    English-Turkish dictionary > no such thing

  • 9 there is no such thing

    öyle bir şey yok, alâkası yok

    English-Turkish dictionary > there is no such thing

  • 10 sein

    sein <ist, war, gewesen> [zaın]
    1. vi sein
    mir ist kalt üşüdüm;
    bist du's? sen misin?;
    wir sind Freunde biz arkadaşız;
    sie ist Türkin o, Türk(tür);
    ich bin aus Dortmund ben Dortmund'danım;
    ich bin 25 ben 25'im;
    zwei und zwei ist vier iki iki daha dört eder;
    sie ist Polizistin o kadın polistir;
    seien Sie ( mir) nicht böse, aber... bana kızmayın ama...;
    es wäre besser gewesen, ...... daha iyi olacaktı;
    wie wäre es mit einem Bier? bir bira içsek nasıl olur?;
    nun sei doch nicht so! öyle naz yapmasana!;
    ist es nicht so? öyle değil mi?;
    es ist nichts bir şey yok;
    das war's işte bu kadar;
    mir ist heute nicht nach Kuchen ( fam) bugün canım pasta çekmiyor;
    mir ist schlecht iyi değilim;
    mir ist schwindlig başım dönüyor;
    mir ist, als hätte ich Stimmen gehört sanki sesler duymuşum gibi geldi;
    lass es \sein! bırak!, yapma!;
    es sei denn, dass... meğerki;
    wie dem auch sei nasıl olursa olsun
    2) ( Zustand)
    sie ist verheiratet o evli(dir)
    3) (vorhanden \sein) (mevcut) olmak, bulunmak;
    ist da jemand? orada [o burada] kimse var mı?;
    es waren viele Leute da orada çok insan vardı;
    es war einmal... bir varmış...
    4) ( sich befinden) bulunmak, olmak;
    sie sind in Deutschland Almanyadalar;
    wo warst du so lange? neredeydin bu kadar zaman?
    es ist 14.30 Uhr saat 14.30;
    heute ist Montag bugün pazartesi;
    es ist Juni hazirandayız;
    es ist sonnig/heiß hava güneşli/sıcak;
    das ist über 10 Jahre her bunun üstünden 10 yıl geçti;
    morgen sind es 10 Jahre, dass wir uns kennen yarın tanıştığımızın onuncu yıldönümü
    6) ( geschehen) olmak;
    muss das \sein? bunun olması zorunlu mu?;
    kann \sein! olabilir!;
    was ist? ne var?;
    ist was? bir şey mi var?;
    sei's drum! haydi öyle olsun!; ( es macht nichts) fark etmez!
    7) ( Hilfsverb)
    sie sind schwimmen ( gegangen) yüzmeye gittiler;
    ich bin krank gewesen hastaydım;
    2. [zaın] pron ( adjektivisch) onun;
    \sein Sohn/Auto onun oğlu/otosu;
    \seine Kinder/Freundin onun çocukları/kız arkadaşı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > sein

  • 11 sonst

    sonst [zɔnst] adv
    1) ( außerdem) ayrıca, başka;
    war \sonst noch jemand da? başka kimse var mıydı orada?;
    \sonst nichts başka bir şey yok;
    \sonst was ( fam) başka şey;
    \sonst noch Fragen? başka soru(nuz) var mı?;
    \sonst geht's dir gut? ( iron) o ( fam) başka da bir derdin yok, öyle mi?
    2) ( für gewöhnlich) normalen; ( immer) her zaman, hep;
    du bist doch \sonst nicht so normalen böyle değilsin ki;
    es ist alles wie \sonst her şey eskisi gibi;
    es war wie \sonst her zamanki gibiydi;
    mehr als \sonst normalden fazla
    3) ( ehemals) eskiden; ( in anderen Fällen) diğer durumlarda
    4) ( andernfalls) yoksa, olmazsa, aksi hâlde, aksi takdirde, sonra;
    was/wer/wie denn \sonst? ( fam) yoksa ne/kim/nasıl?;
    sei pünktlich, \sonst gibt es Schelte! geç kalma, yoksa [o sonra] azar işitirsin!
    5) ( unbestimmt)
    \sonst wer ( fam) başka biri;
    er bildet sich ein, \sonst wer zu sein ( etwas Besonderes) kendini bir şey sanıyor

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > sonst

  • 12 derartig

    derartig adj öyle;
    eine derartige Kälte öyle bir soğuk;
    nichts Derartiges öyle (hiç)bir şey yok/değil

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > derartig

  • 13 geben

    geben <gibt, gab, gegeben, h>
    1. v/t vermek; (reichen) uzatmak; (ergeben) etmek, sonuç vermek;
    geben Sie mir bitte Frau X bana X Hanım’ı bağlar mısınız?;
    fam es jemandem geben b-ne ağzının payını vermek;
    das gibt keinen Sinn bunun (bir) anlamı yok;
    er gab keinen Ton von sich hiç ses çıkarmadı
    2. v/i (Kartenspiel) dağıtmak, vermek;
    viel geben auf -e çok değer vermek
    3. v/unp: es gibt var;
    was gibt es? ne var?; (zum Essen) yiyecek ne var? öğleye vs ne var?;
    was gibt’s Neues? ne haber?, n’aber?;
    das gibt es nicht olamaz; verbietend olmaz öyle şey;
    es gibt Regen yağmur yağacak
    4. v/r: sich geben (nachlassen) yatışmak; (gut werden) düzelmek, iyileşmek;
    fam das wird sich alles geben bunların hepsi yola girer

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > geben

  • 14 что

    I мест. - чего́, чему́, чем, о чём
    1) вопр. ne

    что с тобо́й? — neyin / nen var?

    что у вас с рука́ми? — ellerinizin hali ne?

    что с ним происхо́дит? — ne oluyor ona?

    в чём де́ло? — ne var? ne oldu?

    что тут смешно́го? — bunda gülünecek ne var?

    в чём причи́на неуда́чи? — başarısızlığın nedeni nedir?

    что тебе́ (в нём / в ней) понра́вилось? — nesini beğendin?

    в чём его́ обвини́ли? — ne yapmakla suçlandı?

    за что его́ уво́лили? — neden dolayı azledildi?

    2) относ. şu

    сде́лайте вот что:... — şunu yapın:...

    вот что я тебе́ скажу́:... — sana diyeceğim şu:...

    что ни де́лай, на него́ не угоди́шь — her ne yapsan ona yaranamazsın

    что ни говори́,... — sen ne dersen de,...

    3) → сказ. nasıl

    что больно́й? — hasta nasıl?

    что пого́да? - По́ртится — hava nasıl? - Bozuyor

    4) вопр., нареч. ( почему) ne, neye, niye, niçin

    что / чего́ ты торо́пишься? — ne acele ediyorsun?

    чего́ ты ждёшь / ме́длишь? — ne duruyorsun?

    а чего́ его́ ждать? — ne var onu bekleyecek?

    и чего́ я его́ не послу́шал? — ne dedim de onu dinlemedim?

    что ж ты тогда́ не сообщи́л? — öyle de niye haber vermedin?

    что он так кричи́т? — neden böyle bağırıyor?

    чего́ ты ле́зешь / вме́шиваешься? — sen ne karışıyorsun?

    спроси́, чего́ она́ пла́чет? — neye ağlıyor, bir sor

    5) вопр., относ., разг. ( сколько) ne, kaç

    во что э́то обойдётся? — kaça çıkar (bu)?

    что возьмёшь за па́ру? — çiftine ne istiyorsun?

    что сто́ят все его́ обеща́ния?! — vaitlerinin tümü kaç para eder ki?!

    что бы́ло сил — olanca / var gücü ile

    что то́лку / про́ку? — neye yarar?

    6) относ. ( который)...daki

    дом, что стои́т на углу́ — köşe başındaki ev / apartman

    7) неопр., разг. ( что-нибудь) bir şey

    чуть что - сра́зу сообщи́ — bir şey olursa derhal haber ver

    е́сли что зна́ешь - говори́ — bir bildiğin varsa söyle

    чего́ там то́лько нет! — orada neler yok neler! orada yok yok!

    чего́ он то́лько не наговори́л! — söylemedik lakırdı bırakmadı

    чего́ они́ то́лько не де́лали ра́ди э́того! — bunun için neler yapmazlardı ki!

    что наро́ду-то на пло́щади! — meydan mahşer gibi! meydan kalabalık mı kalabalık!

    9) относ. ne

    расска́зывай то, что ви́дел — ne gördüysen onu anlat

    всё то, что сде́лано... — yapılanların tümü...

    всё то, что им напи́сано... — onun yazdıklarının tümü...

    пе́рвое, что прихо́дит на ум,... — ilk akla gelen,...

    пе́рвое, что броса́ется в глаза́,... — ilk göze çarpan şey...

    он сде́лал всё, что мог — yapabileceğini yaptı, elinden ne geldiyse yaptı

    здесь есть всё, что ну́жно — ne lazımsa burada hepsi var

    он трудолюби́в, чего́ нельзя́ сказа́ть о его́ бра́те — kendisi çalışkandır, kardeşi için ise aynı şey söylenemez

    бери́ что хо́чешь — istediğini al, ne istiyorsan onu al

    с ним произошло́ то, чего́ он бо́льше всего́ опаса́лся — en çok korktuğu başına geldi

    э́то все, что я могу́ сказа́ть — söyleyeceklerim bundan ibaret

    и что са́мое ва́жное,... — en önemlisi de,...

    и что ещё ху́же,... — daha da kötüsü,...

    10) вопр. ( при переспросе) efendim?

    что ты?, что вы? — efendim?

    ••

    э́то ты писа́л? - Да, а что? — sen mi yazdın bunları? - Evet, ne olmuş?

    а что, ра́зве непра́вильно? — ne olmuş, yanlış mı?

    на что тебе́ э́ти де́ньги? — ne yapacaksın bu parayı?

    а адвока́т-то на что? — avukat ne güne duruyor?

    уж на что он терпели́в, и то не вы́держал — her ne kadar sabırlıysa da dayanamadı

    остава́ться здесь не́ к чему — burada kalmakta bir mana yok, burada kalmaya gerek yok

    ни за что не прощу́! — asla affetmeyeceğim!

    ни за что на све́те — dünyada

    поги́бнуть ни за́ что ни про́ что — güme gitmek

    э́то совсе́м ни к чему́ — buna hiç gerek yok

    верну́ться ни с чем — eli boş dönmek

    при чём тут маши́на? — arabanın bununla ne ilgisi var?

    что поде́лаешь / де́лать,... — ne yaparsın,...

    что э́то за стано́к? — bu ne tezgahı?

    что э́то за стано́к? — bu ne biçim tezgah (böyle)?

    ну что ты за челове́к?! — sen ne adamsın be!

    ты до́ктор, что ли? — sen doktor musun, nesin?

    да что ты?! что ты говори́шь?! — yok canım? deme!

    пойти́ (мне) в кино́, что ли? — sinemaya mı gitsem (ne etsem?)

    с чего́ бы э́то? — sebebi ne ola ki?

    II союз
    1) ki

    я хочу́ сказа́ть, что... — şunu söylemek isterim ki,...

    изве́стие о том, что он прие́хал — (onun) geldiği haberi

    ду́маю, что он вернётся — döner sanırım

    я так уста́л, что... — o kadar yoruldum ki,...

    река́ така́я широ́кая, что... — nehir o kadar geniştir ki,...

    тот факт / то обстоя́тельство, что рабо́та завершена... — işin tamamlanmış olması...

    2) ki

    что ни день, то дождь — gün geçmez ki yağmur yağmasın

    что ни уви́дит, про́сит — her ne görse ister

    у него́ что ни удар, то ве́рный гол — bir şut çekti mi sağlam gol

    3) уст. ( словно) gibi

    лёгкий, что пёрышко — tüy gibi hafif

    4) (ли... ли) ha... ha...;... olsun,... olsun

    что так, что э́так- всё равно́ — ha öyle ha böyle, ikisi de bir

    что до́ма, что на рабо́те... — evde olsun, işte olsun...

    Русско-турецкий словарь > что

  • 15 как

    nasıl
    * * *
    1) нареч. nasıl; ne

    как пройти́ на у́лицу Го́рького? — Gorki caddesine nereden gidilir?

    как (чу́вствует себя́) больно́й? — hasta nasıl?

    как пожива́ешь / дела́? — ne âlemdesin?

    как (мне) не по́мнить! — hatırlamaz olur muyum hiç!

    как тут не вспо́мнить... — gel(in) de... hatırlama(yın)

    ну как тут не вспо́мнишь пре́жнего дире́ктора! — eski müdürü gel de arama!

    ты рад? - как не ра́доваться?! — sevindin mi? - Sevinilmez mi?

    как же по́сле э́того (мне) не зли́ться? — bundan sonra nasıl kızmam?

    он поступа́ет (так), как вели́т со́весть — vicdanı ne emrediyorsa onu yapıyor

    как бы мне побыстре́е зако́нчить э́ту рабо́ту — ne yapsam da şu işi bir an önce bitirsem

    не зна́ю, как ты, а я... — seni bilmem ama ben...

    2) нареч. ne (kadar)

    как стра́нно! — ne tuhaf!

    как тру́дно бы́ло ждать! — ne zordu beklemek!

    как мне хо́чется повида́ть его́! — onu görmeyi ne kadar isterim!

    как мно́го он зна́ет! — ne çok şey biliyormuş!

    а ведь как она́ его́ люби́ла! — oysa, ne severdi onu!

    знал бы ты, как он волнова́лся! — ne heyecan içindeydi, bilsen!

    ви́дели бы вы то́лько, как она́ испуга́лась! — ne kadar korktuğunu bir görseniz!

    как я бу́ду сча́стлив, е́сли он сде́ржит своё сло́во! — sözünü tutarsa ne mutlu bana!

    3) частица nasıl

    как! Ты ещё здесь / не уе́хал?! — nasıl? Sen hâlâ gitmedin mi?!

    она́ как закричи́т! — bağırıvermesin mi?; birden bağırmasın mı?

    4) союз gibi; kadar

    бе́лый как снег — kar gibi beyaz

    бесшу́мно, как тень — gölge sessizliğiyle

    он ну́жен нам как во́здух — ona hava kadar muhtacız

    он э́того бои́тся как сме́рти — bundan, ölümden korkar gibi korkuyor

    таки́е, как ты — senin gibiler

    он не тако́й терпели́вый, как ты — senin kadar sabırlı değildir, sendeki sabır onda yok

    то́чно так же, как и (его́) оте́ц — tıpkı babası gibi

    как бы извиня́ясь — af diler gibi

    ко́мната как ко́мната — alelade / bildiğimiz bir oda

    де́лай / поступа́й, как я — yaptığım gibi yap / davran, ben nasıl yaptımsa sen de öyle yap / davran

    в строи́тельных дела́х он разбира́лся, как хоро́ший инжене́р — yapı işlerinden iyi bir mühendis kadar anlardı

    5) союз (в качестве кого-чего-л.) olarak, diye

    мне его́ предста́вили как худо́жника — bana onu ressam diye tanıttılar

    как ста́ло изве́стно — öğrenildiğine göre; öğrenildiği gibi

    мост, постро́енный, как предполага́ют, в пя́том ве́ке,... — beşinci yüzyılda kurulduğu sanılan köprü

    7) союз ( когда)...dığı zaman / sırada,...dıkta; iken;...ır...maz,...dı mı ( как только);...dıktan sonra (после того, как); (her)...dıkça ( всякий раз как);...alı ( с тех пор как);...madan (önce) ( перед тем как); oysa ( между тем как)

    задо́лго до того́, как стемне́ло — karanlık basmadan çok önce

    с того́ дня, как он прие́хал — geldiği günden beri

    не прошло́ и неде́ли, как... — aradan bir hafta geçmemişti ki...

    как поду́маю об э́той ава́рии,... — ben o kazayı düşündükçe...

    вот уж бо́льше го́да, как... — bir yıldan fazla bir süredir...

    вот уж мно́го лет, как... — yıllar var ki...

    8) союз ( кроме) başka

    э́то не что ино́е, как... — bu...dan başka bir şey değildi

    ина́че, как изме́ной, э́то не назовёшь — buna ihanetten başka isim verilemez

    кому́ же им помо́чь, как не тебе́? — onlara sen yardım etmesen kim etsin?

    ну кому́ ж пла́кать, как не мне! — ben ağlamayayım da kim ağlasın?

    я ви́дел как он сел в авто́бус — otobüse bindiğini gördüm

    ••

    как бу́дто —...mış gibi;...mış ( кажется)

    как оди́н (челове́к) — tek adammışçasına

    как раз наоборо́т — tam tersine

    э́ти сапоги́ мне как раз — bu çizme ayağıma tam / tastamam geliyor

    не зна́ю, как вы, а я... — sizi bilmem ama ben...

    что, никаки́х весте́й нет? - Как не быть, есть! — haber yok muymuş? - Var ya, olmaz olur mu?

    как он ни сопротивля́лся — her ne kadar direndiyse de

    как бы он ни сопротивля́лся — ne kadar direnirse dirensin

    как мо́жно быстре́е — bir an önce, mümkün olduğu kadar çabuk

    э́тот, как его́... — şey, neydi adı...

    Русско-турецкий словарь > как

  • 16 haben

    haben <hat, hatte, gehabt> ['ha:bən]
    I vt
    1) ( besitzen) sahip olmak (-e), olmak (-i); ( erhalten) almak ( von -den);
    ein Haus/ein Auto/Kinder \haben evi/arabası/çocukları olmak, ev/araba/çocuk sahibi olmak;
    ich habe zwei Kinder (benim) iki çocuğum var;
    lieber \haben tercih etmek;
    hier hast du das Buch al işte kitabı;
    er hat außergewöhnliche Fähigkeiten olağanüstü yetenekleri var, olağanüstü yeteneklere sahiptir;
    Zeit \haben vakti olmak;
    Hunger/Durst \haben aç/susamış olmak;
    Fieber \haben ateşi olmak;
    kann ich bitte den Zucker \haben? şekeri alabilir miyim?;
    ich habe ( überhaupt) kein Geld dabei yanımda (hiç) para(m) yok;
    wir \haben heute schönes Wetter bugün hava güzel;
    den Wievielten \haben wir heute? bugün ayın kaçı?;
    morgen \haben wir Mittwoch yarın çarşamba;
    sie hat es weit nach Hause eve kadar yolu uzundur;
    sie hat es nicht leicht mit ihm onunla işi kolay değildir;
    das Haus hat was von einem Schloss evin sarayımsı bir havası var;
    und was habe ich davon? benim bundan çıkarım ne?;
    was hast du? neyin var?;
    dafür ist er nicht zu \haben öyle işlere yanaşmaz;
    da \haben wir den Salat/die Bescherung ( fam) ayıkla pirincin taşını!, öp babanın elini!, buyurun cenaze namazına!;
    etw dagegen \haben bir şeye karşı olmak;
    nichts dagegen \haben bir şeye karşı olmamak, bir şeye diyeceği olmamak;
    etw \haben wollen bir şeyi canı istemek, bir şeyi elde etmek istemek;
    was hat es damit auf sich? bu ne anlama geliyor?;
    ich kann das nicht \haben ( fam) ben buna gelemem
    etw hinter sich \haben bir şey arkasında olmak;
    ich habe noch viel vor mir daha yapacağım çok işler var;
    sie hat etwas mit dem Tennislehrer ( fam) tenis öğretmeniyle ilişkisi var;
    ich hab's! buldum!
    2) ( müssen, sollen)
    ich habe noch sehr viel zu tun daha yapacak çok işim var;
    hier hat er nichts zu suchen burada işi yok;
    jetzt hast du zu schweigen şimdi susman gerekli
    II vr
    sich \haben ( fam) ( sich anstellen) hava basmak;
    hab dich nicht so! öyle nazlanmasana!;
    damit hat sich die Sache ( fam) bu iş böylece kapandı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > haben

  • 17 ничто

    (ничего́, ничему́, ниче́м, ни о чём)
    1) мест. hiç bir şey

    ничто́ не помо́жет — hiç bir şey para / kâr etmez

    ничего́ ты не полу́чишь / не добьёшься — hava alırsın

    э́то всё-таки лу́чше, чем ничего́ — bu gene de hiç yoktan iyidir

    ничего́-то ты не зна́ешь! (о происходящем)senin dünyadan haberin yok!

    он ниче́м не отлича́ется от вас — sizden hiç farkı yok

    2) → сущ., с нескл. bir hiç; solda sıfır

    для него́ сто рубле́й - ничто́ — yüz rubleye para demiyor

    ••

    ничего́ подо́бного! — hiç de öyle değil!

    Русско-турецкий словарь > ничто

  • 18 dabei

    dabei adv yanında, hazır; yakınında; aynı anda; dahil;
    warst du dabei? orada mıydın?, oraya gittin mi?;
    fam fig ich bin dabei (mache mit) ben (de) varım, katılıyorum;
    es kommt nichts dabei heraus bundan bir sonuç/şey çıkmaz;
    ich dachte mir nichts dabei aklıma hiç (kötü, sakıncalı) bir şey gelmedi;
    (obwohl) du lachst, dabei ist es gar nicht witzig gülüyorsun, halbuki/oysa iş hiç de eğlenceli değil;
    er ist dabei (, zu …) o şu an … ile meşgul, -mek üzere;
    es ist nichts dabei bunun bir zorluğu yok; bunun bir zararı yok;
    was ist schon dabei ne olmuş yani?;
    lassen wir es dabei öyle bırakalım, kalsın!

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > dabei

  • 19 говорить

    konuşmak; söz etmek,
    bahsetmek; görüşmek; söylemek,
    demek,
    dile getirmek; ifade etmek; kanıtlamak,
    göstermek
    * * *
    несов.; сов. - сказа́ть
    1) тк. несов. konuşmak

    говори́ть по-ру́сски — Rusça konuşmak

    ребёнок ещё не говори́т — çocuk daha konuşamıyor

    2) (что-либо, о ком-чём-л.) söz etmek, bahsetmek; laf etmek; konuşmak, görüşmek; söylemek; demek; dile getirmek

    говори́ть о поэ́зии — şiirden söz etmek / bahsetmek

    говори́ть пра́вду — doğruyu söylemek

    что он говори́т? — ne diyor?

    он не даст тебе́ говори́ть об э́том — sana bundan laf ettirmeyecek

    е́сли говори́ть конкре́тнее... — daha somut konuşursak...

    как я уже́ говорил — söylediğim / arz ettiğim gibi

    в э́том стихотворе́нии поэ́т говорит о любви́ к ро́дине — bu şiirde ozan vatan aşkını dile getiriyor

    а́втор говорит об э́том слова́ми одного́ из персона́жей своего́ расска́за — yazar bunları / bunu öyküsünün bir kişisine söyletiyor

    хорошо́ говори́ть о ком-л.biri için iyi söylemek

    бо́льше мне о нём не говори́! — bir daha açma bana onun lafını!

    я то́же хочу́ ко́е-что сказа́ть — benim de söyleyecek birkaç sözüm var

    он тако́е сказа́л, что... — öyle bir laf attı ki...

    он веле́л сказа́ть, что его́ нет до́ма — kendisi için evde yok dedirtti

    вы что́-то сказа́ли? — bir şey mi buyurdunuz?

    вы что́-то хоте́ли сказа́ть? — bir şey mi diyecektiniz?

    он ничего́ не сказа́л — bir şey demedi; sesini çıkarmadı

    3) тк. несов. ( разговаривать) konuşmak; söz etmek

    кто (э́то) говори́т? — konuşan kim?

    мы с ним говори́ли и об э́том де́ле — onunla bu işi de konuştuk / görüştük

    на эту те́му мы не говори́ли — bu konudan söz etmedik, bu konuyu konuşmadık

    ты говори́л с дире́ктором? — müdürle görüştün mü? / konuştun mu?

    он уже́ год с на́ми не говори́т — bizimle bir yıldır konuşmuyor

    4) тк. несов., в соч.

    говоря́т — diyorlar ki

    говоря́т, он уе́хал — gitmiş (diyorlar)

    5) тк. несов. ( свидетельствовать) ifade etmek, göstermek, kanıtlamak

    э́то ни о чём не говори́т — bu bir şey ifade etmez

    ра́зве э́тот факт вам ни о чём не говори́т? — bu gerçek size hiç bir şey anlatmıyor mu?

    о чём говоря́т э́ти ци́фры? — bu rakamlar neyi ifade ediyor?

    э́то говори́т в твою́ по́льзу — bu senin lehine (bir puandır)

    ••

    говори́т Москва́ — радио burası Moskova

    что ты говори́шь?! — deme! sahi mi?

    и не говори́! — sorma!

    что ни говори́ — ne dersen de

    что я вам говори́л! — size dememiş miydim?

    не говоря́ (уже) о... —...bir yana

    ина́че говоря́ — başka bir deyişle

    точне́е / верне́е говоря́ — daha doğrusu

    по пра́вде говоря́ — doğrusu

    открове́нно / че́стно говоря́ — açıkçası istenirse

    назва́ние говори́т само́ за себя́ — adı üstünde

    Русско-турецкий словарь > говорить

  • 20 değil

    1) nicht
    \değil mi? nicht (wahr) ?
    bu, ben \değilim das bin ich nicht
    bir şey \değil! nichts zu danken!, keine Ursache!
    fena \değil nicht schlecht
    öyle \değil mi? ist es nicht so?
    sorun \değil! kein Problem!
    ağaç \değil a, ot bile yok es gibt nicht einmal einen Baum, geschweige denn Gras
    2) (-inde \değil)
    ben parasında \değilim mir liegt nichts an dem Geld
    elimde \değil es liegt nicht in meiner Hand, ich kann nichts dafür

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > değil

См. также в других словарях:

  • öyle (yağma) yok! — öyle bir şey olmaz, öyle bir şey yapılmamalı anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • öyle — sf. 1) Onun gibi olan, ona benzer Ben öyle bir şey demedim. R. H. Karay 2) zf. O yolda, o biçimde, o tarzda ... öyle tembel tembel salınışları, birdenbire öyle bir duruşları, arkalarına bir bakışları var ki insanı çileden çıkarıyor. Y. K.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yok canım — 1) öyle şey olmaz, hayır, inanmayın anlamında kullanılan bir söz Yok canım, ben belediye taraflısı değilim. Sizden yanayım. M. Ş. Esendal 2) sahi mi, öyle mi? anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yağma yok — tkz. öyle şey olmaz anlamında kullanılan bir söz Olur mu hiç? Bırakır mıyız sizi biz, yağma yok kuzum, yağma yok! H. R. Gürpınar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ne münasebet! — öyle şey mi olur, ilgisi yok Ümit, ideal, şahsiyet dediğiniz zaman da hep aynı şeyleri mi anlıyorsunuz? Ne münasebet! P. Safa …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • laf — is., Far. lāf 1) Söz, lakırtı Ben lafımı bitirmeden o atıldı. 2) Sonuçsuz, yararı olmayan söz Onun söyledikleri laftan ibaret. 3) Konuşma 4) Konu, mevzu, bahis Lafı değiştirdi. 5) ünl. Öyle şey olamaz, bu sözün hiçbir değeri yok anlamlarında… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Ajda Pekkan — (* 12. Februar 1946 in İstanbul) ist eine türkische Popmusikerin und Schauspielerin. Inhaltsverzeichnis 1 Leben 2 Diskografie 2.1 Alben 2.2 …   Deutsch Wikipedia

  • Pekkan — Ajda Pekkan (* 12. Februar 1946 in İstanbul) ist eine türkische Popmusikerin und Schauspielerin. Inhaltsverzeichnis 1 Jugend 2 Anfänge 3 Diskografie 3.1 Alben …   Deutsch Wikipedia

  • Mehmet Akif Ersoy — Nom de naissance Mehmet Ragif Naissance 20 décembre 1873 İstanbul, Empire ottoman Décès 27 décembre 1936 (à 63 ans) İstanbul, Turquie Nationalité …   Wikipédia en Français

  • Mehmet Akif Ersoy — Mehmet Âkif Ersoy (1873 27 de diciembre de 1936) fue un poeta turco. Escribió la letra del Himno Nacional Turco, İstiklâl Marşı (Marcha de la Independencia) – que fue adoptado en 1921. La letra fue en un principio escrita como poema en una… …   Wikipedia Español

  • ADEM-İ HÂRİCÎ — İlm i İlâhide mevcud olup, maddi vücudu olmayan.(Adem i mutlak zaten yoktur; çünkü bir ilm i muhit var. Hem daire i ilm i İlâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın. Dâire i ilim içinde bulunan adem ise, adem i hâricidir ve vücud u ilmiye perde… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»